-
MACİT SOYDAN
Tarih: 26-11-2024 12:40:00
Güncelleme: 26-11-2024 12:40:00
Mutlaka herkesin televizyonda izlediği bir ya da birkaç dizisi vardır.
Kimi vurdulu kırdılı, kimi komik, kimi polisiye, kimi töreli, kimi alavere dalavereli, kimi aşna fişneli, kimi de al takke ver külahlı birçok dizi.
Bazıları yıllarca sürüyor, bazıları da bir kaç bölüm sonra final yapıyor.
Bizim konumuz bu değil.
Bizim derdimiz o dizilerde gerek sabah, gerek öğle gerekse de akşam sofralarında gördüklerimiz.
Yabancı dizi meraklıları hemen hemen izlediklerinin hiç birinde köşkler, villalar, son derece lüks arabalar, daha bıyığı terlemeden holding patronu olmuş yeni yetmeler, lisede bile altında arabasıyla kızlara hava atan çakma delikanlılar görmemişlerdir.
O dizilerde genellikle gerçek hayattan kesitler verilir. Türkiye'de ise hayal dünyası...
Evet sofralar demiştik.
Geçtiğimiz günlerde eski meslektaşım, bir dönem Ankara'da birlikte gazetecilik yaptığım bugünün ise uluslararası ödüllü gurme, gastronomi ve gastronomi turizmi uzmanı olan, aynı zamanda da yazı yazdığım sitede birbirinden güzel yemek tarifleriyle köşe komşusu olduğum Boğaç Yüzgül, "Yalan Sofra" isimli bir yazı kaleme almıştı.
İsterseniz ona şöyle bir göz atalım...
YALAN SOFRA..
"Birkaç kere daha yazdım ama; yineliyorum; hiç özellikle de kanun kaçağı, mafya babası ya da zengin aile dizilerindeki sabah kahvaltısı ya da akşam yemeği sofralarını can gözüyle takip etme şansınız oldu mu?
İş edindim ve adını vermeyeceğim beş ayrı bu tür dizinin kahvaltı sofralarını tek tek inceledim…
En basitini yazıyorum; ekrandan seçebildiğim kadarıyla beş çeşit reçel, altı ayrı çeşit peynir, beş çeşit zeytin, domates, salatalık, köz biber, dört çeşit hamur işi, iki çeşit füme et, sucuklu yumurta, krep, en az üç çeşit tatlı çörek, üç çeşit ekmek, tabii ki taze meyve suyu ve çay…
Otel daveti ya da mönüsünü kastetmiyorum; işim icabı ama yine tabii ki davetli olarak gerek kahvaltı, gerekse akşam yemeği olarak; çok sayıda üst düzey iş adamının, iş kadınının sofrasına, evet evet ev sofrasına konuk oldum…
Hani içlerinde kabak çiçeği gibi açılmış gösteriş meraklısı görgüsüzler de vardı, köklü ve saygın aileler de…
Çok güzel sofralarda ağırlandım, lezzetli ve hoş sohbetli; ama hiçbirisi, bu mafya bozuntusu dizilerdeki gibi bir sofra değildi…
Yok zaten böyle bir sofra gerçekte…
Yalan yani…
‘Yalan Sofralar…’
Sandalyelerde 20 kişi, masada 200 kişilik malzeme; yok böyle bir sofra…
Yani yalanla besliyorlar sizi…
Sizin, çocuklarınızın beynini yıkıyorlar, suça teşvik edip, potansiyel suçlu yaratıyorlar…
Annesi ve babası iki boğaz çalışmasına rağmen; ayda en fazla iki kez et yiyebilen çocuk; milliyetçilik ayağına devletten de destek alıp çatır çatır adam öldüren hayali kahramanı görüp, özeniyor…
‘Helâl açlık, yokluk; haram tokluk’ diye düşünüp; suça özeniyor…
Yalanla beslenmek yerine, sofranızdakine tamah edip, yetinin…
İnanın en lezzetlisi o mütevazi sofranızdakilerdir…"
Sevgili dostum yine mütevazi davranmış. Masaya gelen koca koca tepsilerdeki et yığınlarına değinmemiş mesela. Sanki kuzuyu kesip komple sofraya taşımışlar.
Ayrıca her evin bahçesi var ya. Orada yapılan mangal partilerini yazmamış. (Bilmediğinden değil) Etler, tavuklar, kanatlar, pirzolalar, biftekler, köfteler havada uçuşuyor...
Sonra birçoğunun elinde ki yemin ederim tadından anlıyorsa adam değilim birer şarap kadehi. Sanırsınız her biri Mösyö ve Madam...
Mümkünse abartmayalım.
Görgüsüzlük sınırını aşmayalım.
Biraz mütevazi olalım.
İzleyici için önemli olan o sofralarda tıkınılanlar değil, dizinin konusu.
Çoluk çocuk izleyen kimseyi imrendirmek zorunda değilsiniz.
Diziniz bittikten sonra dışarıda veya evinizde aksıra tıksıra yiyebilirsiniz.
Şimdiden afiyetler olsun..
Nota ve Tınıyla...
macit.soydan@gmail.com
- BOSTON TEA PARTY...
- MISEIN - GYNE...
- CLEOPATRA LIZ ANKARA'DA...
- ÖNCE SAYGI...
- İSTESİN CANIMI BİLE VERİRİM...
- 1968 - ON DİŞİ CENGAVER...
- ANNEM ANKARA...
- İNSAN KULLANMA SANATI UZMANLARI...
- GENÇLİK PARKI VE ŞİŞMAN'IN DONDURMASI...
- DİŞİ BİR PARS'IN ELA GÖZLERİ - 2 -
- DİŞİ BİR PARS'IN ELA GÖZLERİ... - 1 -
- ÇANKAYA'NIN HELVACILARI... HELVACI, HELVA...