-
MACİT SOYDAN
Tarih: 08-03-2025 16:13:00
Güncelleme: 08-03-2025 16:13:00
Alışveriş denilince market ya da manavdan önce her semtte haftanın değişik bir günü kurulan "Pazar"lar akla gelir.
Özellikle hanımlar, nadiren de beyler, daha ucuz ve taze olduğu için genellikle pazar kurulmasını beklerler.
Bu yıllardır böyle devam eder.
Alışverişte genelde tezgah sahibi ve müşteri arasında çoğunlukla da seçme konusunda tartışma çıkar. Pazarcı seçtirmek istemez, alıcı da çürükleri alta koyduğunu düşündüğü için kendi elleriyle alıp torbaya yerleştirmeye çalışır. Bu gibi durumlarda çoğunlukla hanımlar baskın çıkar ve pazarcı pes eder.
Fiyatlara söz etmek istemiyorum bile. Piyasadan ucuz da olsa yine sıkı bir pazarlık yapılır. Pazarcının her ne kadar "Abla kurtarmıyor" şeklinde yakarışları olsa da bu konuda da genelde yenik düşer ve istediği paranın altında satmak zorunda kalır.
Peki hep böyle miydi ?
O zaman şöyle bir 1965 senesi Ankara'sına gidelim ve bir pazar alışverişi için yollar düşen dönemin en iyi gazetecilerinden biri olan Melahat Odekan'ın haberini okuyalım...
***
Yolun yakınlık uzaklığına göre kimi 1 liraya kimi 2,5 liraya fit olur. Sağlık sokağının başına varınca gözlerimize inanamadığımız bir olayla karşılaştık. Pazar yollara dökülmüş. Cana yakın, şirin bir dökülüş.
Tuna caddesinin iki yanını öbek öbek portakallar, soğanlar, patatesler, marullar istila etmiş. Hiç yadırgamadan. Oldu bitti yerleri yurtları oralarmış gibi. Apartman balkonlarından gözleri iri iri açılmış çocuklar seyrediyorlar can eriklerini ağızları sulana sulana.
Pazar kapısının sağ tarafını yıllardır tutmuş olan Ali Şan da Tuna Caddesi'nde. Babası pazarın kurucularındanmış. Kendi de pazar derneğinin üç başkanından biri.
Anlattı :
"Pazarımız güzelleşecek. Tamir var. Çamurdan bir parça kurtulacağız. Tamir şimdi ortada. Sonra yanları da olacak. Sabahları beşte kurulur. Akşam hava kararana kadar devam eder. Ay başına, ortasına, sonuna göre alışveriş değişir. Yüzde doksan alıcısı kadın olan pazarda hırsızlık, sarkıntılık olmaz. Bakkalda 8 liraya olan zeytin burada 650 kuruş. ( 3 Liraya olanını da gördüm) Toz, yeşil sabun, zeytinyağı bakkaldakilerden 100 kuruş aşağı. Adana tulum peyniri bakkalda 13 lira, burada 8. Tursil bakkalda 190 kuruş, burada 160"
Gazetemizin istidatlı Foto Muhabiri Celal Akkaş ile beraberiz. Sola dönüyoruz. Gözleri yaşlı bir adam belediye memurlarının yanında. Pazarın en yaşlı maydanoz satıcısı. Oturarak sat demişler. Halbuki o yıllardır müşterileri kapıda karşılamış. 4 deste 1 liraya demiş. Buket sunar gibi. Alışmamış oturmaya. Tertemiz iri diş sarımsaklar tabla dolusu. Manavdan 3 Liraya almaaa. Burada 75'e Bu seste sarımsaklarından ötürü duyduğu övünç çın çın ötüyor satıcının.
Nükteler de var ara yerde :
"Sakarya buraya geldiii Vayyy babam vayyy. Aradığını şaşırma balaa. Antakya'nın büberi burada. Yiyene aşk olsun. Armudun iyisiiii.. Balın peteklisi.. Yabana gitmesin abla.."
Kalabalıktan iğne atılsa yere düşmeyecek. Şaşırılır da. Kalabalık, gürültü, uğultu baş döndürüyor. Evde bir liste yapılsa hem alınacaklar unutulmaz hem de alınan şeylerin fiyatı karşılarına yazılır. Böylece pazarda harcanan da bilinmiş olur. Önümüz yaz, sıcak basmadan erken saatte pazara gidilirse daha az yorulunur hem de örselenmemiş alınır.
Çileklerin, yatak portakalların havaya karışan kokusu ciğerlere, taze yeşil gözlere doluyor. 10 senedir patates satan ve Adapazarı'nın eşsiz sarı patatesiyle öğünen, pazarın en kısa boylu satıcısı Hulusi Giden'i yeni ve geçici yeri kaldırımda patateslerini okşarken buluyoruz. Nasıl okşamasın ki. Etiket 150, manavda 225. Bu okumada bir çeşit koruma, bir çeşit dertleşme var.
Patatesler de övünülecek kadar güzel. Aslında dağınık olan pazar büsbütün şaşırmış. Kehribar sarısı kalem havuçların yanı başında kuru soğan yığınları. İkisi de ucuz. Havuç bir ara yüze yaklaşmıştı, tekrar 50'ye düşmüş. Soğan ancak 65 olabilmiş.
İkisi de manavda 100'dür. 5-10 gün evvel kabak cennette bile yenemeyecek gibiydi yüze düşmüş, manavda 160. Domatesin iyisi 7 lira, manavda 10. Heeeeey ağızda eriyor can eriğiiii, etikete bakmadan geçmeyiiiin tam 250'yeeeee diye bağırıyor kumral delikanlı.
Kütür kütür, pırıl pırıl erikler görmeden nasıl geçilebilir ki. Manavda 390, belki de aynı daldan kopmadırlar. Hastalara şifa, cansuyu, çorbaya tat, C vitamini fıçısı, limonun tanesi 30 kuruş, manavda 50. Portakal dağcığından yayılan koku çevreyi, gürültüyü sarmış. İnsana ferahlık veriyor. Heeeeey mübarek... Kurabiye misin ne, ağızda eriyorsun, ince kabuklusundan tartalım mı ablaaaaa. Kilosu 140 kuruş..
Pazarın sol tarafını tutan kuru sebzeciler de dağılmış. Bu dağınıklık yoruyor ama göze de hoş geliyor. Neredeyse hep böyle sokak ortasında kalsın diyeceği geliyor insanın. Onları da bulduk.
Çuvallar yine temiz, Kuru sebzeler neredeyse tazeymiş hissini verecek kadar güler yüzlü.
Fasulye Selanik 250, barbunya 200, nohut 180 - 200, mercimek 150, makarnanın her çeşidinin kilosu 220. Çamaşır sodası 50 kuruş.
Baharatçı Mestan Kırıcı pazarın efendi satıcılarından biri. Büyük mağaza tezgahlarının ince nezaketiyle sorularımıza karşılık verirken müşterilerini de ihmal etmiyordu.
"Efendim, karabiiiberin kilosu 40 lira, manavda 50. Dolmalık fıstık 20, bakkalda 30. Üzüm 5, bakkalda 8, yenibahar 50, bakkalda 85. Kadınların el süsü kına 15 liraya"
Teşekkür ederek dönüyoruz. Plastikten yapma ne varsa pazarda yer almış. Hem de dükkanlardan birkaç lira ucuzuna. Pakistanlılar, Amerikalılar, Fransızlar öğrendikleri üç beş kelimeyle, daha doğrusu işaretle alışveriş yapmaya çalışıyorlar.
Onlar da ucuzun, tazenin, iyinin nerede olduğunu öğrenmişler. Yenişehir pazarı bakanlıklara, Cebeci'ye, Sıhhiye'ye kadar geniş bir çevreye cevap verecek durumda. Biraz vaktimizden, biraz rahatımızdan fedakarlık edip pazara kadar uzanabilsek yavaş yavaş günlük bütçemizde rahatlamaya başladığımızı görüyoruz.
Yarısı oranın devamlı müşterisi, yarısı ara sıra uğrayanı. Her gidişte gelecek pazara muhakkak geleceğim diye ayrılınır, bir daha gidilmez uzun süre. Üşenilir de ondan..
Yenişehir'de oturanların birçoğu manavdan alışveriş etmekle pazardan almak arasında bir fark gözetmeyecek kadar çok şükür refahı yerinde insanlar.
Manav da o kadar yakın ki. Ama pazardan alışveriş yapmanın ayrı zevki var. Huzur verir insana.
Pazarın önündeki işportacılarda kadın, erkek giyim eşyasından, dantele, bistoya, hamam kesesine kadar her şey var. İncik boncuk da. Daha doğrusu iğneden ipliğe kadar demek lazım. Pazarın arkasında bir de pazar yavrusu var. Orada her şey üç beş kuruş daha da ucuz. 77 derde deva vitamin orada. İnsanın yüzüne pırıl pırıl, yeşil yeşil, taze taze güzel.
Pazar 40 senedir haftada 2 defa Çarşamba ve Cumartesi günleri Ankara'lılara ucuzu, tazeyi, akın akın getiren pazar. Dönüyoruz. Ucuzu, iyiyi, tazeyi almış olmanın memnuniyeti azıcık yorulmuş yüzlerde ışıl ışıl. Boy boy hamallar yüklü sepetler altında iki büklüm. Vitamini, sağlığı ucuz evlere taşıyorlar. Taşıyorlar..
*****
Haberimiz böyle...
Peki o dönem ile bugün arasında pazarlarda bir değişiklik var mı ? Fiyatlar manavlara göre hala düşük mü ? Sebzeler haberde belirtildiği gibi taze mi ? Bunun kararı da sizlerin.
NOT : Araştırmacı - Yazar Metin Turhan Arşivi'nden alınmıştır...
Nota ve Tınıyla...
macit.soydan@gmail.com
- MÜVEZZİ...
- FREELANCE ÇALIŞMAK...
- SABAH ÇÖPÇÜYLE, GECE BEKÇİYLE...
- NEYSE Kİ HENÜZ BİR SÖZLÜKLERİ YOK...
- MARLON BRANDO'NUN JİLETİ, MARILYN MONROE'NUN GECELİĞİ BURADA....
- Z KUŞAĞI İLE ANLAŞMAK...
- MUTLULUĞUN RESMİNİ FİN'LİLER ÇİZİYOR...
- SENE 1934 - ANKARA'DA BİR BAYRAM SABAHI...
- CHEESE...
- KOLEJ'Lİ KIZ SUNA...
- SÜREYYA'DAN ÇIK, BOMONTİ'YE GİR...
- BÜYÜK HİLMİ...