içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Sarı Bir Yapraktır Sonbahar

Sarı bir yapraktır sonbahar... 
Benimki biraz gecikmeli bir sonbahar yazısı oldu. Eylül biterken Ekim'e girerken. Yine de birşeyler karalamak istedim "Sarı bir yaprak" olarak nitelendirdiğim Sonbahar ile ilgili...  
Sonbahar demir atar insanın yüreğine. Öyle bir yerleşir ki, sürekli kanatır gelincik rengine boyar anıları. Sonu gelmiştir artık o güzel baharların, ne varsa güzel olan gitmiştir, bitmiştir ömürde. Gençlik usul, usul çıkar yaşlılık merdivenlerinden, ara sıra soluklanır, döner ardına bakar bıraktıklarının. Yaptıklarının derdinde olmaz sonbahar. Onun en büyük gönül yarası yapamadıkları ve belki de zaman var sanıp öteledikleridir.  
Sonbahar hırçındır, çok çabuk değişime uğrar duyguları. Sabah esen soğuk rüzgarlar, öğleye doğru ısıtır yürekleri, akşama doğru ise gene buz keser hava. Duyguları delişmen ve değişkendir sonbaharın. Haklı sebepleri var elbet.  Minare yıkılmıştır yıkılmasına fakat mihrap da hasar görmüştür. Kırışıklar ortaya çıkar anıların izi olarak. Daha bir çabuk yorulur yürek ile beden. Oysa yapılacak o kadar çok iş vardır ki beyinde. Ne beden düşünceleri anlar, ne düşünceler bedeni. 
En çok kendini sorguladığın, belki de acımasızca yargıladığın, hatta mahkum ettiğin mevsimdir sonbahar. Başaramadığın ne varsa sonbaharda daha çok canını yakar. Zamanın boldur bu mevsimde, bu sebeple eski defterler sık açılmaya başlanır. 
Yaprak dökümü çoktan başlamıştır güçlü sandığın o yaşam ağacında. Sevdiğin kim varsa usulca çıkar ebediyetin merdivenlerini. Bazen veda etmeye zamanın olmamıştır. İş güç yaşam mücadelesi İle ne çok sevdiğini ihmal ettiğinin farkına varırsın bu mevsimde. Oysa pişmanlıklar ve yaşanmışlıklar fayda sağlamaz. Seninle baharı yaşayan ne çok yaprak bu sonbaharda dalını terk etmiş ve seni yalnız bırakmaya başlamıştır. Bu mevsimde belki de en çok sen de dalından kopup sonsuzluğa gitmeye korkarsın.
Sonbahar bir şiirle karşılar, bir hüzünle konuk edilir, bir masalla uğurlanır.
Artık çoksesliliğin ritmik sıkıntılarını, mevsimini yitirmiş güneşin omuzlarına yükleyip ufuklardan uğurlarken, telâşlı bulutlarla birlikte yalnızlık şarkıları söyleme vakti gelmiştir. Çünkü sonbahar, ayak izlerinizi belli etmeden sessizce yürüdüğünüz mevsimin adıdır. 
Gelen hazandır, hüzündür; yalnızlaştırır.
“Sonbahar hüzünlüdür.” İki elinizi paltolarınızın yan ceplerine soktuğunuzdan beri, ayaklarınızın altına serdiği sararmış yapraklarla bir başınıza yaptığınız düşünceli yürüyüşlerinize eşlik eder.
“Sonbahar son bakıştır.” Güneşin solan yüzünü izletirken içinize hiç olmadığı kadar veda sözcükleri doldurur.
“Sonbahar belli ki bir hatırlatıştır.” Yere düşen her yaprak, kuruyan her ağaç aslında hep kaçtığınız, ama kaçtıkça yaklaştığınız “o” son günün en büyük tanığı ve en büyük habercisidir.
Kıyıda köşede kalan siyah beyaz fotoğraflarımıza bakıp geçmiş hayatlarımızı özlemek en çok bu mevsimde yakışır bizlere. Ve hepimiz, önümüzde duran fotoğraf karesine bakıp dönemeyeceği diyarlara göç edenlerin bugün aramızda olmayışını, karşı parktaki ağaçlardan toprağa savrulan kuru yapraklarla anımsarız. Belki de bu gidenleri son görüşümüzdür. Ve gidecek olan kendimize son bakışımız. Bir sonraki sonbahara bizsiz kavuşacak dostlarımızla baktığımız son fotoğraf karesi. Kim bilir, belki de bu son hazanımız!

macit.soydan@gmail.com

Bu yazı 344 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum