içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

MONNA ROSA...

 

Aşkın yürekten süzülüp kaleme döküldüğü bir şiir olması kadar bir gencin saf ve tertemiz aşkına vurgudur aşağıda okuyacağınız dizeler.. 

 

Sadece bir şiirin değil, tamama ermeyen bir aşkın da hikayesidir aynı zamanda. Belki de Sezai Karakoç’un hiç evlenmemesindeki sırrın da...

 

Şair Sezai Karakoç'un 19 yaşında adına Monna Rosa şiirini yazdığı, Cemal Süreya'nın uğruna soyadından bir harf eksilttiği kadın Muazzez Akkaya…

 

"MONNA ROSA"dan bahsediyorum... 

 

Mülkiye Mektebi'nin 1950'li yıllardaki öğrencileri Cemal Süreya ve Sezai Karakoç, gönlünü sınıf arkadaşları Muazzez Akkaya'ya kaptırır.

 

Aynı zamanda yakın arkadaş olan, birbirlerine Akkaya'ya yazdıkları şiirleri okuyan iki büyük şair, genç kadın için kaybeden tarafın soy isminden bir harfi eksilteceği iddiaya bile tutuşur. 

 

Kim Muazzez'in gönlünü kazanırsa diğeri soy isminden sonsuza kadar bir harfi silecektir. Rivayet odur ki, iddiayı Cemal Süreyya kaybeder ve soy ismindeki "y" harfinden vazgeçer. Şair Karakoç ise Akkaya için edebiyatın en dokunaklı şiirlerinden, "Tek Gül" anlamına gelen "Monna Rosa"yı kaleme alır. 

 

Monna Rosa'nın sırrı 2007'de kamuoyuna yansır ancak döneme ilişkin birçok ayrıntı 70 yılı aşkın süre gizemini korur. 

 

Kimdir Muazzez Akkaya?

 

1950'lilerin Türkiye'sinde maliye ve hukuk eğitimini tamamlayarak, kendi ayakları üzerinde durma gücünü gösteren güçlü bir kadın.

 

Hikakeyi o zaman kendisinden öğrenelim:.. 

 

Yıllar önce Anadolu Ajansı'na verdiği bir demeçte Muazzez Akkaya o dönem yaşananları şu sözlerle dile getiriyor:

 

"Büyüklerimizin kafamıza çiviyle çaktıkları bazı fikirler var, 'erkek yaşça büyük, hanımı ondan küçük olmalı' gibi. Annem-babam, çevremdeki herkes de böyleydi. Sezai Karakoç da benden 1-2 yaş kadar küçüktü, benim için ilk handikap oydu zaten. Bu nedenle ihtimalini bile düşünmedim çünkü kafamda yaş konusu yerleşmişti"

 

Cemal Süreya'nın soy isminden bir harfi eksilttiği olaya da ilk kez açıklık getiren Akkaya, şöyle devam etmiş :

 

"Benimle gelip konuşmaya hiç çalışmadı. Bir iddiaya girmişler, onun sonucu soy isminden bir harfi attığı doğru. Hangimiz daha ileride olursak, diğeri bir şeyinden vazgeçecek diye iddiaya girmişler. Bu olay olduğunda Mülkiye'nin kafesinde arkadaşlarımızla oturuyorduk. Arkadaşlarım yanlarında Sezai Karakoç'la gelmişti. Aynı masadaydık. Sonra diğer arkadaşlar kalkıp gidince ve sadece Sezai Karakoç'la benim masada kaldığım anı görünce Cemal Süreya, soy isminden bir harfi sildirmiş. Bana böyle izah etmişlerdi"

 

Sezai Karakoç'la da detaylı hiçbir diyaloğunun olmadığını anlatan Akkaya, 

 

"Üniversite 2. sınıftaydık. Yazdığı şiirleri bana vermek için çok uğraşıyordu, ben mecburen tekrar ısrar etmesin diye alıyordum. Ama dediğim gibi o zamanlar okuldan biriyle arkadaş olmayı, ikisinden birini tercih etmeyi hiç düşünmedim. Okul sonrası seçtiğim eşim, o da Mülkiye mezunu olan rahmetli Orhan Giray'la çok mutlu bir hayatım oldu, 4 güzel evlat yetiştirdik" ifadesini kullanmış. 

Sezai Karakoç Monna Rosa şiirini kime yazdı? Muazzez Akkaya kimdir? İşte Monna  Rosa şiirinin tamamı ve hikayesi

Karakoç ve Süreya'ya yakınlık gösterecek, umut verecek bir davranışta da bulunmadığının altını çizen Akkaya, açıklamalarına şöyle devam etmiş : 

 

 "Bana yazılan şiirleri zaman içinde ne yazık ki kaybettim, buna gerçekten üzülüyorum. Evlenirken problem olmasın diye düşünerek ablamın evinde bir yere koymuştum. Sonra da eşimle bir sorun yaşamayalım diye geri almadım. Maalesef orada da şiirler zamanla telef oldu. Buna gerçekten üzülüyorum, keşke o şiirleri saklasaydım" 

 

"Böyle bir duruma sebep verdiysem diye üzülüyorum ama bir yerden de teselli oluyorum çünkü hiçbir yakınlık göstermedim, umut vermedim. Ancak üzüldüğüm bir şey var, Sezai Karakoç'u vefatından bir ay kadar önce Fenerbahçe sahilinde gördüm. Karşıdan yürüyordu ve o kadar dikkatli bana bakıyordu ki... Ama beyaz saçları, sakalları olunca tanıyamadım. Bir süre sonra gazetede vefat ilanını görünce onun Sezai Karakoç olduğunu anladım. Eğer o olduğunu bilseydim, bir kafede oturup beraber bir kahve içmek isterdim"

 

Gelelim şiire; 


Monna Rosa. Siyah güller, ak güller, Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak, 
Kanadı kırık kuş merhamet ister, Ah senin yüzünden kana batacak.
Monna Rosa. Siyah güller, ak güller, Ulur aya karşı kirli çakallar,
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa...


**


Monna Rosa bugün bende bir hal var, Yağmur iğri iğri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar, Açma pencereni perdeleri çek..
Monna Rosa seni görmemeliyim, Bir bakışın ölmem için yetecek.
Anla Monna Rosa ben öteliyim...


**


Açma pencereni perdeleri çek, Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.
Bende çıkar güneş aydınlığına, Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi.
Seni hatırlatır her zaman bana, Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.


**


Zambaklar en ıssız yerlerde açar, e vardır her vahşi çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar, Işıksız ruhumu sallar da durur.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar. Ellerin, ellerin ve parmakların,
Bir nar çiçeğini eziyor gibi...


**


Ellerinden belli olur bir kadın, denizin dibinde geziyor gibi.
Ellerin, ellerin ve parmakların, zaman ne de çabuk geçiyor Mona.
Saat onikidir söndü lambalar, uyu da turnalar girsin rüyana.
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.
Zaman ne de çabuk geçiyor Monna.


**


Akşamları gelir incir kuşları, konarlar bahçemin incirlerine.
Kiminin rengi ak kiminin sarı, ah beni vursalar bir kuş yerine.
Akşamları gelir incir kuşları, ki ben Monna Rosa bulurum seni.
İncir kuşlarının bakışlarında...


**


Hayatla doldurur bu boş yelkeni, o masum bakışların su kenarında.
Ki ben Monna Rosa bulurum seni, kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.
Henüz dinlemedin benden türküler, benim aşkım uymaz öyle her saza.
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler, kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.


**


Artık inan bana muhacir kızı, dinle ve kabul et itirafımı.
Bir soğuk, bir mavi, bir garip sızı, alev alev sardı her tarafımı.
Artık inan bana muhacir kızı, yağmurlardan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış...


**


Bir gün gözlerimin ta içine bak, anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak, altın bilezikler o kokulu ten.
Cevap versin bu kuş tüyüne, bir tüy ki can verir gülümsesen.
Bir tüy ki kapalı geceye güne, altın bilezikler o kokulu ten...


**


Monna Rosa. Siyah güller, ak güller.
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak, kanadı kırık kuş merhamet ister.
Ah senin yüzünden kana batacak.
Monna Rosa. Siyah güller, ak güller...

 

Nota ve Tınıyla... 

 

macit.soydan@gmail.com

 

Bu yazı 3297 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum