içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

İBN-İ HALDUN VE TOPLUM...


İbn-i Haldun, İslam dünyasının din ve toplum problemleri üzerinde duran, onları sosyolojik değerlendirmeye tabi tutan düşünürlerin başında gelir. 1332–1406 yılları arasında Endülüs’te yaşamış, Hadramutlu (Hıdırmutlu) Tunus’lu bir Arap ailesine mensup tarihçi, sosyolog ve filozoftur.

 

 

Eğitimini Tunus ve Fas medreselerinde ilahiyat, fıkıh, mantık, edebiyat ve matematik öğrenerek tamamlamış, genç yaşında siyasi ve idari hayata atılmıştır. Bilim ve siyaset arasında gidip gelen hayatı, çeşitli ülkelerde birbirinden farklı görevler üstlenmesi, farklı toplumsal yapı ve kültürlere sahip insan gruplarını tanıması, görüşlerini gözlem ve tecrübelerine dayandırmasını, kendi dönemine göre bir hayli ileri sosyolojik değerlendirmeler yapmasını sağlamıştır.

 

 

İBNİ HALDUN'DAN GÜNÜMÜZE… | Taşova Gazetesi

 

Şu halde İbn-i Haldun’un eserleri ve görüşlerinin temel dayanağı, onun keskin, iyi bir gözlemci olması ve farklı görev, ülke, toplum ve kültür tecrübeleridir.

 


Bu yazımda İbn-i Haldun'un Toplum ve Devlet İlişkisi ile Toplum ve Organizma başlıklarıyla ifade ettiği görüşlerine şöyle bir göz atmak istedim. 

 


Toplum ve Devlet İlişkisi: İbn-i Haldun bugünkü sosyolojik bilgilere uygun olarak toplum ve devleti birbirinden ayrı varlıklar olarak ele alır. O’na göre toplum, insanların birbirine muhtaç olması gibi, doğal bir zorunluluktan doğduğu halde, devlet, bireyi, diğer bireylerin saldırı ve zulmünden korumak için kurulmuştur. Kişinin silahları onu yabani hayvanlara karşı koruyabilir. Fakat o, diğer insanlar aynı silaha sahipse, onlara karşı kendini nasıl koruyacaktır?

 

 

Bu durumda toplum düzenini sağlayan hükümlere ve yasalara ihtiyaç vardır. İnsan için hem diğer insanların özgürlüklerini ve haklarını koruyan bir kurumun varlığı, hem de onun kurallarına uymak, bir zorunluluktur. İbn-i Haldun’a göre; toplu halde yaşayan arı ve çekirgelerde hükmetme ve emre uyma özelliği görülürse de, bu tamamen bir iç güdünün eseridir. İnsanlardaki ise aklın ve kendi siyasi kabiliyetlerinin bir sonucudur.

 


Toplum ve Organizma: İbn-i Haldun, toplumların da, insanlar gibi, doğup, gelişip (büyüyüp), yok olduklarını savunmaktadır. Bu görüş, onun “tavırlar teorisi”ne dayanmaktadır. Aynı toplum içinde hadari ve bedeviler arasında nasıl devamlı bir mücadele varsa, toplumlar arasında da egemenlik mücadelesi vardır. Bu mücadelede bir toplum ya da kavim, diğer bir toplum ya da kavime karşı üstünlük sağladığında, üstün olan toplumun egemenliği başlar.

 

 

Böyle bir toplumun doğmasından sonra başlayan süreç içinde toplumlar beş tavır aşamasından geçer. İlk tavır zafer tavrıdır. İkinci olarak mutlakiyet (otorite) tavrı gelir. Bunu üçüncü olarak refah ve dördüncü olarak barış tavrı takip eder. Sonuncu tavır olan israfın ardından toplum çöker.

 

 

Her toplum, zorunlu olarak bu beş tavrı yaşar. Bu tavırların sonunda toplumların çökmesi, insan iradesiyle engellenemez. Çünkü çökme, çeşitli sosyal sebeplerden kaynaklanır. Ekonomik refah, israfın artması, manevi-kültürel öğelere önem verilmemesi ve toplumun temel dayanağını oluşturan asabiyetin bozulması vb. sebepler, bu sonucun ortaya çıkmasında büyük rol oynar.

 

İbn-i Haldun'a Dair (14. yüzyıl) | BİLİM ŞENLİĞİ

 

Kitaplarında yukarıdaki bilgilerin daha da fazlasını okuyabileceğiniz ve sadece bir özetine yer verdiğim bu saptamaları İbn-i Haldun, yüzyıllar önce yapmış ama sanki bugünleri işaret etmiş. Ne dersiniz ?

 

Sahaflarda bulabilirsiniz... 

 

 

Nota ve Tınıyla... 

 


macit.soydan@gmail.com

Bu yazı 2239 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum