-
Hikmet KELEŞ
Tarih: 07-07-2024 14:52:00
Güncelleme: 07-07-2024 14:52:00
Stefan Kuntz gönderilip yerine Vincenzo Montella'nın gelişini yerinde bulmuş, Hırvatistan zaferi ile ne kadar doğru bir iş yaptığımız üzerine de bir yazı kaleme almıştım.
Bu yazıyı yazarken Montella'nın rakibe göre taktik belirleyip oynattığını düşünerek forvetsiz oyunu eleştirme gereği duymadım.
Eleme gruplarından lider çıkarken forvetsiz bir oyunda ısrar edince kazanan takım her zaman haklıdır diyerek bir çok spor insanı da benim gibi kupa öncesi hocanın sistemini eleştirmekten uzak durdu.
Bir çoğu da eminim turnuvada yaşanacak başarısız sonuçlar sonrası kalemlerini sivriltmekle meşgul oldular.
Avrupa şampiyonası maçları başlayıp kağıt üzerinde grubun en zayıf takımı gösterilen Gürcistan karşısında Arda Güler o nefis golü ile Montella'yı ipten almasaydı sivriltilen kalemler Montella'nın ciğeri üzerinde yazı yazmaya başlayacaktı.
Gruba üç puanla başlayıp liderlik koltuğuna oturan Montella'nın forvetsiz planı bu sayede yine eleştirilerin uzağında kalmayı başardı.
Kimse Gürcistan karşısında bile sahaya golcü sürmeden oynayan Montella'nın sonraki maçlarda güçlü rakiplere karşı da bu planla çıkacağını düşünmüyor değildi ama ne hikmetse herkes de bu oyun planına razı olmuş görünüyordu.
Portekiz karşısında alınan mağlubiyet sonrası Montella'nın ikinci bir oyun planı olmadığını anlamak gören gözler için çok da zor olmadı.
Çekya zaferi sonrası bu durum da görmezden gelindi.
Hele ki maçın kahramanının stoper ve kaleci olduğu Avusturya maçı tüm olumsuzlukları gölgelemiş, milli takımda sanki bir final havası yaratmıştı.
Basında vasat futbolcularımıza bile methiyeler düzülüyordu.
Her şeye rağmen Hollanda karşısında da maça istediğimiz avantaj ile başladık.
Rakip adına yakışır bir oyun oynamıyor, Türkiye'nin sahaya koyduğu kaos futbolu ile kafası karışmış görünüyordu.
Her topa basan ama kaptığı topları doğru kişilerle buluşturmakta zorlanan, topu kapınca sahada olmayan forveti arayan oyunculardan kurulu bir takım vardı karşılarında.
Oysa ki mağlup durumu düştüğünde Hollanda'yı sahasına hapsedecek kadar atak futbol oynayacak bir potansiyele sahip olduğumuzu da gördük.
Maç sonuna kadar hücumdan uzak oynadığımız oyunun son bölümünde Zeki, Kerem, Cenk ve Semih ile bulduğumuz pozisyonlar sonrasında, Hollanda kalecisi tıpkı uzatmalarda Mert Günok gibi hayati bir kurtarış yapmasaydı, bugün çok başka şeyler konuşuyor olacaktık.
Ben de "Bu takımın genlerinde savunma değil, hücum futbolu var bu potansiyeli görmen lazım Montella" başlıklı bir yazı kaleme alırdım sanırım.
Milyonlarca insanımızın çok büyük hayaller kurduğu bir turnuvaya yine de beklentilerin üzerinde sonuçlar alarak veda ettik.
Gerek taraftar potansiyeli ile gerekse Merih Demiral'ın spekülatif etkisi ile adından çok söz ettirdi milli takım. Başarı mıdır ! Evet başarıdır.
Ama her başarı sonrakilerin önünü açmaz.
Başarıdan da başarısızlıktan da ders almasını bilenler, hayatta gerçeklerle yüzleşirken ayakta kalır.
Keşke bu yazımı iyi niyetinden şüphe duymadığım Merih Demirağ kardeşimiz de okusa ve bu sözlerden bir anlam çıkartmış olsa..
Damarında akan asil kanın hakkını vereyim derken pusuda yatan düşmanı göremeyip takımını bence yarı finalden etti.
Ne Mutlu Türküm diyerek ne kadar Atatürk'çü olduğunu tüm dünyaya gösteren kardeşimize buradan bir Norveç atasözü ile seslenmek istiyorum.
"Zorda kaldığında Atatürk gibi düşün"
Sevgi ve saygı ile..
Ne mutlu Türk'üm diyene.
mrhiko@gmail.com
- SICAK BİR PAZAR HİKAYESİ...
- UMUDUMUZ UEFA...
- BİR BOZKURT HİKAYESİ...
- TARİHİ GÜNDE TARİHİ ZAFER...
- ESKİ HAMAM YENİ TAS...
- NEREDE KALMIŞTIK..
- AYNI TAS AYNI HAMAM...
- SİYASET FUTBOLDAN ELİNİ ÇEK...
- DAHA SARI DAHA LACİVERT...
- 31 YIL SONRA GELEN ŞAMPİYONLUK...
- HARINGTON KUPASI...
- FENERBAHÇE KALDIĞI YERDEN...