içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

İŞ BİLENİN

 

Öyle bir cennet coğrafyada yaşıyoruz ki; Tanrı; sanki bize, gastronomi turizmi ülkesi olalım diye bahşetmiş bu toprakları…

 

Her karış toprağı ayr bir gastronomi turizmi kokan başka bir ülke daha yok bu dünyada…

 

Kainatta başkaca yaşamlar da varsa, emin olun oralardaki herhangi bir coğrafyada da yoktur böylesine bir zenginlik…

 

Turizmin duayenleri bunun halâ nasıl tam manasıyla farkında değiller; farkındalar da, gastronomi turizmini canlandıracağız iddiasıyla kurulmalarına rağmen; gastronomi turizmi adına elle tutulur bir tek icraatları olmayan ve üstelik gastronomi turizmi ismni de sıfatları ya da adları başına almaktan da hiç utanmayan sivil toplum örgütlerine, ‘Belki bir şey yaparlar’ diye çok mu güvenmişler bilinmez; ama zaten daha ilkelerinin bile belli olmamasından belli değl mi fütursuzluk ve büşvermişlik…

 

Neyse; butik anlamda yapılan çalışmalara da bakacak olursak; bir denge stratejisi, bir ilke olmadığından tambir felaketle karşı karşıyayız aslında gastronomi turizmi bölgelerinde…

 

Bir kere ‘Turistin gastronomik ürünlerden yararlanması ya da deneyimlemesi başka’, ‘Gastronomik Turist’ başka,  bunu iyi ayırt etmek lazım…

 

Hem de çok ama çok iyi ayrılmalı bu iki kavram…

 

Bir turistin, tatil yaptığı bölgelerin gastronomik lezzetlreden tatması, deneyimlemesi, yararlanması; doğa gereği beslenme ihtiyacının karşılanmasından başka bir şey değil…

 

Ama ‘Gastronomik Turist’, bilakis gastronomi bilinci ile hareket eden, lezzetle birlikte usul ve erkan bilen, sofra dabı bilen turist; ona ya da onlara her şeyi yutturamazsın; ya da en iyi ihtimalle bir kre yutturursun ve öyle kötü bir reklam yapar ki, tüm emeklerin elinde patlar; ülke turizmine de, ülke gastronomi turizmine de, Türk Mutfağı’na da zarar verir…

 

Bir kere,  gastronomik turistin ağırlanacağı mekanlar çok nezih, iç açıcı ve konforlu olmalı; dekorasyonu iyi yapılmalı…

 

Sonra, gastronomik bilgisi çok yetkin kişilerden oluşan bir servis personeli istihdam edilmeli…

 

Kuver atmayı bilmeyen bir servis personeline; yöresel kıyafet giydirip, gastronomikturistlere servis yaptırılırsa; hiç kusura bakmayın; ‘Altın semer de vursan, eşek yine eşektir’ konumuna sokulur o işletme de,  servis elemanı o emekçi ya da emekçilerde…

 

Kuver atmayı dahi bilmeyen servis elemanından, gastronomi turizmi garsonu, servis elemanı olmaz; şef, metr’otel, şef garson, Chief de Rang hiç olmaz…

 

Olmamalı da zaten…

 

Dekor da çok iyi seçilmeli; masamla, masa örtüleri, kuver takımları, lambriler; aydınlatma, iç temizlik, gastronomik turisti karşılayan dış cephe yani ilk adımın aynası kapı dekoru çok önemsenmeli…

 

Bu bir sokak lezzeti de olabilir, ‘Teski Kebabı’ gibi çok dekoratif bir yemek de olabilir…

 

Mühim olan gastronomik turistin kendini önemsenmiş gibi hissetmesi…

 

Ondan sonrası ise; başarı, ülketurizminin gelişmesi, gastronomi turizminin hak  ettiği yere gelmsi; ‘Türk Gastronomi Turizmi’nin de en az ‘Türk Mutfağı’ kadar marka olması…

 

Unutulmasın,  gastronomi turizminin turistleri; seçkincidir ve elit bir yapıya sahiptir…

 

Bu seçkinciliğin de hakkı, azami ölçüde verilmelidir…

 

Biz gurmeler, gastronomi uzmanları ve gastronomi eğitmenleri biliriz ki; dünyada ‘Fransız Mutfağı Servis ve Kuver Kültürü’ diye bir tarz ve anlayış vardır, peki dünyada kuver takımlarının ilk üretilmeye başlandığı üç coğrafyadan birisine sahip olan bir toplumun gastronomları olarakneden biz de kendimiz onca mutfak kültürümzün bir ‘Türk Usulü Servis’  tarzını  dünyaya yayamamışız?

 

İşte gastronomi sivil toplum örgütleri;  tabela sivil toplum örgütü olmaktan bir adım daha öteye gitmeye karar verip, bu konuda akademik çalışmalara da ağırlık vermeye başlayınca; bu alanda her şeyhe daha güzel olacağı, daha verimli olacağı da görülecektir….

 

 

Bu yazı 2190 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum