içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

HAYSİYET VE HAYSİYETSİZLİK

 

 

Bir insanı sevmek zorunda değilsiniz…

 

Olabilir, uyuşmayan bir elektriğiniz vardır; fikirlerini sevmezsiniz,  karekterini sevmezsiniz;  kendisini sevmezsiniz; ya da sevmezsiniz işte…

 

Ama hani ‘Belden aşağı vurmak’ ahlaksızlığı var ya, onu da yapmazsınız…

 

Yapmamalısınız…

 

*****************

 

Haysiyet, insanın hiç çıkarmadığı bir kıyafettir, yatağa da, duşa da, mezara onunla girer…

 

Haysiyetsizlik ise; sevmediğniz birisi, ağır hasta iken misâl, onu hastalığı ile vurmaktır…

 

Sevgili Metin Uca; taburcu olacakken entübe edildi ya…

 

Haysiyetsizin, onursuzun, ilkesizin biri, insan bile olamayan biri; ‘Ne oldu, bak entübe edildin, bilime inanacaktın hani, gelsin de bilim seni kurtarsın’ mesajını sosyal medyada paylaşarak; sosyal medyada aslında nasıl aşağılık bir pozisyonda olunabileceğini de ispatlamış oldu…

 

Üstelik sevgili Metin Uca daha ölmemişti,  bir saat filan vardı aramızdan ayrılmasına…

******************

 

16 Kasım 1993 Salı…

 

O günlerde, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü birinci sınıftayım; Konutkent’te oturuyorum; Çayyolu yani, yeni kurulmuş sayılır; genelde de aydınların; çağdaşların oturduğu bir semt…

 

‘Ankara’nın Eskisi’; ısrarla bir buçuk saatte otobüs verdiği verdiği gibi,  mahallelinin kendi çabası ile ayarladığı ve KOSAŞ adlı özel servisleri de yasaklamıştı…

 

Konutkent dediğin, o zaman en yakın kent merkezine 14 kilometre, Kızılay’a ise 19 kilometrelik bir mesafede…

 

İşe gidip gelmek, okula gitemk zor iş yani…

 

İşte o KOSAŞ servisleri kaldırılınca; bir yıldır ekranlarda; KanalD’de izlediğim Metin Uca’nın yanında aldım soluğu…

 

Konuyu açar açmaz; ikiletmedi; hemen bir kameraman, bir şoför alıp; ayola çıkıp; Koru Sitesi’nin girişinde röportajlrala dolu bir haber yaptık konuyu aktarmak için…

 

Haber anlamında hayatımın ilk haberiydi o ve ben  gazeteclik hayatımın ilk haberini; sevgili Metin Uca ile yapma şerefine erişmiştim…

 

*********

 

Sonra hemen ben de melsem hayatına atıldığım için sayısız haberde birlikteydik,  ayrı kurumlarda olsak da…

 

****************

 

Yıl 1999…

 

O günlered Başbakanlık Muhabirilği yaptığım Hergün Gazetesi kapanmış; başka bir gazeteye trasfer olmak üzereyim…

 

Başbakanlığın ödenmeyen telefon borçları olmasına rağmen; telefonlarının kapanmadığı ile ilgili bir haber yakaladım ama haberi yazacağım bir mecra yok, üçnü o dönemde işsizi…

 

Metin de o dönemde sabah haberleri yapıyor; İstanbul ofisini aradım o  televizyonun; akşamına döndü bana, anlattım durumu ve haberi kendisine fakslamamı istedi…

 

Hiç unutmam bir Salı günü akşamıydı…

 

Perşembe sabahı programda haberi aynen yaptı, yayınladı…

 

Ama şu ifadelerle; ‘Sevgili izleyiciler; bu haber, bana daha öğrencilik yıllarından tanıdığım sevgli  kardeşim Boğaç Yüzgül’den gelmiştir. O şu anda bir yerde çalışmıyor ama haberi bekletmedi; ben de emeğine saygı duyarak adıyla yaınlıyorum. Umarım en kısa zamanda yine mesleki sahalarda haberciliğimizi yarıştırırız…’ diyerek yayınladı haberi…

 

Üstüne yatmadı, sahiplenmedi…

 

*************

 

Nerede karşılaşsak, yanıma gelir ve elimisıkar hâl hatır sorardı…

 

‘Ben koskoca Metin Uca’yım’ böbürlenmesi yoktu O’nun…

 

Evet hakikaten ‘Koskoca’ idi ama yüreği ile, duruşu ile, dik duruşu ile…

 

Hani bazı liboşlar için ‘Her devrin adamıydı derler ya; o da ‘Her devrin adam gibi adamıydı’; ama güleryüzlü, ama sağlam duruşlu adam gibi adamı…

 

**************

 

Daha ona çok gülecekken; gülmemiz gerekirken; bana kendisine ağlama vazifesi düştü şimdi…

***************

Metin, ona yaptırmasalar da gazeteci kimliği bedenine işlediği için,  her olumsuzulğun muhalifuydi…

 

Yanlış giden her şeyin muhalifiydi; yine Uğur Mumcu diyor ya ‘İsteseydik, diplomalarımızı mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdıkr’ diye; o da isteseydi, en azında Jeoloji Mühendisi de olduğu için uydur-kaydır bir iki deprem yorumu yapar ayda yılda bir, cukkayı götürürdü…

 

Ama yapmadı…

 

Zekâsını kullandı, kitap yazdı, tiyatro yaptı; ekmeğini öylekazandı…

 

***************

 

Haysiyetli insanlar;  sonsuzluk sımokini olarak; üzerlerinde her zaman ‘Haysiyet Üniformaları’nı taşırlar…

 

Hastalanan bir insan için; ‘Geber inşallah’  dercesine onun hastalığı üzerinden saçmalayanlar ise; haysiyetsizlikleri ile hatırlanmayacaklar bile…

 

Ama kokmuş karanlıklarıyla kendilerine yakıştırdıkları o haysiyetsizlik çulu; onların da yegane kıyafeti olacak zihinlerde…

 

Saygısızca ve sövülerek anılmalarıyla…

 

Bu yazı 1560 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum