içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

GEZİ

Günlerdir, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, gazetecilerle birlikte Roma’ya, Avrupa Oyunları İstanbul Evsahipliği İmza Töreni’ne gitmesi konuşuluyor, tartışılıyor…

Baş soru da, ‘Gazeteci, başkasının parasıyla geziye gider mi?’ sorusu…

ABD’yi tekrar tekrar keşfetme konusunda ustalıkta her daim birinci olan ‘Yandaş-Dinci-Yavaşk-Yalaka’ medya da, dışkısında boncuk bulmuşçasına, bu konuyu sıcak tutmak istiyor…

Kim neyi nereden istiyorsa tutsun…

Ben de kendi açımdan ışık tutayım şu bir bardak suda kopartılan fırtınaya…

*********

14 Kasım 1993 ile 21 Aralık 2011 tarihleri arasında, 18,5 sene profesyonel anlamda, toplamda da 31 yıldır, gerek yönetici-kurucu-danışman, gerekse de hiç bitmemesini temenni ettiğim muhabir ruhu ile gazetecilik mesleğini icra ettim, ediyorum da…

Ortaokul yıllarındaki münazaraları hatırlarsınız; ‘Doğa mı insana hakimdir, insan doğaya…’

Mesleğe başladığım yıllardan çok önce olduğu gibi, halen de tartışılan bir münazara; ‘Gazeteci, siyasetçi olsun, siyasi parti olsun, bakanlıklar olsun, bürokrasi olsun, özel teşebbüs olsun; parasını başkasının verdiği bir geziye katılır mı? Etik midir? Değil midir? Olur mu? Olmaz mı?’…

Ben ‘Pekalâ gezilere katılır, pekâlâ geziye gider’ diyenlerdenim…

Şayet kaleminiz satılık değilse; size ait ise; pekâlâ uygundur…

*********

Yıl 1995, Gazi Gazetecilik üçüncü sınıftayım ve bir Politik-Aktüel-Magazin dergisi olan İbre Dergisi’ndeyim, birkaç ay içinde haber müdürü olmuştum, üst düzey toplantılara ve gezilere filan ya ben, ya yayın müdürüm Hasan Ak, ya da dergi sahibi Kutlay Bey ile katılıyoruz…

Kasım 1995’te de Camel Trophy lansman toplantısı için, Ankaralı bir grup gazeteciyi, Camel firması ana sponsorluğunda, Brezilya’ya götürdüler; aralarında benim de bulunduğum tam 24 gazeteci yol, konaklama, yeme-içme masrafları dahil her harcamayı götüren organizasyon firma karşıladı; gittik…

Üç ayrı toplantıyı izledik, beş ayrı etkinliğe de katıldık, döndük…

Gazeteciliği bilen bilir, dergi haberciliğinde geniş çerçeveli, tarihi geçmeyecek haberler yazılır; etkinlik ana konusunu içeren ve üç sayfaya yayılan geniş kapsamlı bir haber yazdım; çoğu da  özellikle o yıllardaki rallide yapılan organizasyon eksiklikleri ihtimali ile ilgili…

Hiç kimse de ne patronu, ne beni arayıp ne tehdit etti, ‘Ne seni gezdirdik, bari buna saygıdan eleştirmeseydin’ demedi…

********

Yıl 1998, aylardan Mayıs…

Türk Kalp Vakfı, kalp sağlığı ile ilgili bir etkinlik için, Ankara Hilton Otel’de bir etkinlik ve akabinde bir ödül töreni ve resepsiyon düzenledi…

Etkinlik konusu, ‘Kollestrol, sağlıklı beslenme ve kardiyolojik riskler başlığını taşıyordu…

Resepsiyona kadar, herşey mükemmeldi, uzmanlar konuştu, uyarılar yapıldı, bu alanda makaleler yazanlara ödüller verildi…

Ne zaan ki açık büfe yemek ikramının olduğu resepsiyona geçildi, olan oldu…

24 çeşit soğuk meze, 12 çeşit ana sıcak yemek ve 18 çeşit tatlının bulunduğu büfede, bir elin parmaklarını geçmeyecek soğuk mezenin dışında hemen hemen tüm yiyecekler, kollestrol yapıcı ve kalp sağlığına tamamen zararlı yiyeceklerdi…

Durur muyum, ertesi gün başlığı attım sağlık sayfasında:

‘Kollestrol Uparısı İkramlara Takıldı…’

Oysa vakıf tarafından toplantıya, sağlık konfrenaslarını detaylı yazdığım için çağrılmıştım; ama ne bu özel çağrılış ayrıtnısı, ne de açık büfe ikramlar; beni gereçği yazmaktan alı koyamadı…

Kimse de arayıp, ‘Olur mu? Yazıklar olsun?’ demedi…

********

Örnekleri çoğaltabilirim…

********

Gazeteci, gazetecilik mesleğiin gereklerini yapmak için, her türlü geziye, yemeğe, davete katılır…

Yeter ki objektif olsun, kalemini her daim dik tutabilsin; gerçekleri yazma konusunda sıkıntısı olmasın…

Yoksa haber takibi için, elbette her geziye, her etkniliğe katılmak zaten gazetecinin vazifesidir…

Habere ulaşma yolunda herşey de mübah ise; sen  doğruları yazdıktan sonra, o haber takibinin nasıl yapıldığının bir önemi de yoktur…

Zaten haber kaynağı da satın alınacak gazeteciyi de, alınamayacağı da bilir; ziri iyi bir gazeteci için, ‘Herkesin bir fiyatı vardır’ sözü geçerli değildir…

Misâl, benim için…

Bu yazı 1486 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum