içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

GASTARTİSTLİK

 

Bir zamanlar, artistlik için, ‘Artist olmanın, başrol oynamanın, sürekli gündemde kalmanın yolu, yönetmenin yatak odasından geçer’ diye klişeleşmiş ve önyargısal bir anlayış vardı.

Bir gastronomi uzmanı, bir gastronomi turizmi uzmanı ve bir gurme olarak; ‘Gastrartistlik’ diye tanımladığım ‘Mutfak Sanatçılığı’ için, yukarıdakine göre çok daha etik bir üsluba sahip olan bir cümle ile ironik bir yaklaşımda bulunmayı tercih ediyorum:

 

‘Gastroartistlikte sürekli başrolde kalabilmenin yolu; sevdiklerinizin ve konuklarınızın midesine giden yola konumlandıracağnız köşk, bahçe ve deniz manzarlarından geçer…’

 

Gerçekten de öyle değil mi?

 

Gastronomi kelimesi son birkaç senedir; sıklıkla kullanılıyor olsa da en eski zamanlardan beri hayatın içinde yer alan, yer bulan ve belki de ömür boyu her daim yer almaya devam edecek bir olgu ya da bir kavramdır. Esasen sanatsal özelliklerin neredeyse tamamına sahip bir alandır gastronomi. Estetik, güzellik, şıklık, uyum, motif, desen, dizayn; daha pek çok alanla ilgisi vardır gastronominin. Çoğu da snat kavramı içine giriyor.

 

 Yemek pişirme pratiği, sanatsal mesleklerin, üretenler, yaratıcılığa sahip olanlar, ürünleri ilhamlarına göre birleştirenler ve benzersiz kreasyonlar yaratımı gibi birçok alanına şu ya da bu şekilde giriyor.

 

 Sadece aşçılar değil, bireysel yemek pişirme işlemi bile, bize bir mutfak sanatçısı olmayı resmen emrediyor…

 

 Ekmek dilimlerinin  bir örnek olması, tabak dizaynlarının eşsiz, kusursuz ve düzenli olması da bir sanatçı edası değil midir?

 

 Bütün sanatsal faaliyetlerde olduğu gibi, gastro-sanatçılar da genellikle hareketler halinde gruplanır ve zaman zaman trendlere uyarlar.

 

 Başka bazı sanat dallarında olduğu gibi, gastro-sanatçılardan bazıları eserlerini çok yüksek fiyatlarla satılır. İçeirk de önemli, teknik de tabii ki…

 

 Bazıları ise yüksek kaliteli eserlerini, mütevazı imkanlara sahip olanların da ulaşabileceği fiyatlarda satarlar.

 

 Abarttığımı sanacaksınız ama, yiyecekleri en iyi şekilde pişirmeye en yakın olan diğer sanatsal etkinlikler arasında müzik, dans, tiyatro ve canlı performanslar sayılabilir. Bu sanat formları gibi, gastronominin sanatsal çalışmaları da hem benzersizdir hem de diğer sanatçılar tarafından yeniden üretilebilir. Ayrıca, benzer şekilde sanatlarını icra ederken bir şeyler ters giderse, sanatçı izleyicisini uzun süre kaybedebilir.

 

 Hatırlarsanız, ortaokul okuma kitaplarımızda; ‘Sanat ve Zanaat’ diye bir okuma parçası vardı. İşte gastro-sanatçılarr aslında zanaatkardırlar; o alanda snatçılaşmış zamaatkârlardır…

 

 Her ne kadar, fabrikasyon yemek kültürü ya da fast-food zincirleri, mutfak sanatını olumsuz etkilese de; yine de dünyada yüzde 80 oranına sahiptir mutfaktaki sanatçılık zihniyeti…

 

 Öyle gastro-sanatçılar var ki, ünleri dünyaya mâl olmuş, olmaktadır.

 

 İnsanlar, bu sanatçıların ürünlerini tüketmek için dünyanın farklı yerlerinden onların bulundukları yere seyahat ederler. Hatta bazıları artık aşçı bile değildir çünkü pişirme işlemini başkaları yapar. Onlar sadece reçeteler üzerinde çalışır ve kullanılacak ürünler için kalite kriterlerini tanımlarlar.

 

 Mutfak ve sanat pratikleri arasındaki ilişkiye dair sayısız tarihsel öğreti, fikirsel geliştirme ve referans bulabiliriz.

 

Görsel zevke de hitap eden yemekler, bunun en çarpıcı örneği…

 

Şunu da üstüne basa basa belirtmem gerekir ki; ‘Gastrartistlik’, sadece beş yıldızlı otel mutfağı  ya da yıldızlı restaurant şeflerin ulaşacağı bir metreme değil…

 

Benim için, ne yerse yesin, yemek pişirme işlemiş nerede gerçekleştirirse gerçekleştirsin, sofrasını nerede kurarsa kursun; yemeğine, tabağına ve sunumuna özenen her birey, başroldeki birer gastrartisttir…

Bu yazı 1622 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum