içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Yazar
YAZAR...
Herkes kitap yazamaz çünkü bunun için gerekli yetiye sahip olmayan kişilerin yazmaya çalışacakları ya gereğinden kısa olur ya da saçmalıklarla dolu yazı dizisi haline gelir. 
Gerçek yazar ise yarattığı kurgu içerisinde anlamca ve oluş sırası bakımından bütünleşmiş, mantık çerçevesine oturtulmuş olaylar dizisi yazarak neredeyse hakiki bir eser yapmış olur. 
Bazen ilgi gösterilmeye değmeyecek kitaplara gereğinden fazla değer verildiği veya büyük bir ilgiyi hak edenlerin ise görmemezlikten gelindiği durumlar oluşabilir. 
Kitaba gösterilen ilginin onun kalitesini göstemeyeceği de kesindir. Bu bakımdan "Çok satan en iyidir" düşüncesiyle kitap almak fazlasıyla yanlış bir durumdur. Her birey seçeceği kitabı kendi beğeni kriterlerine göre seçmelidir. İyi roman yazmanın en iyi yolu ise çok okumaktır. 
Okudukça gelişen yazısını gören her insan bunu anlar. Yazarlık hamuru okuduğu kitaplarla yoğurulur. En sonunda bu hamurda ekmek yapma vakti gelir. Bazen yapılan ekmekler bozuk çıkabilir. Bu hamurun bozulduğunu değil fırının daha uygun olmadığını gösterir. Yani yazarın kitabını yayınlamak için gerekli şartlar sağlanmamış, zamanın kriterleri yayınlanmasına izin vermemiş demektir.
Kimileri yazdıklarıyla insanlara bir mesaj vermek ister, kimileri de sadece "Bakın ben de yazar oldum" havası atmak için yazar. Bazısının ise kitapları ölümünden sonra değer bulur. 
Google'den kopyala yapıştır bilgilerle kitap yazan da, yaptığı bir röportajı kitaplaştıran da vardır. Sorduğunuz zaman da kendisini araştırmacı - yazar olarak takdim eder. En çok dikkatimi çeken ise kartvizitinde araştırmacı - yazar, gazeteci, şair ibaresine yer verip, "yağdı yağmur, çaktı şimşek" tarzı şiirler yazıp, gerçek şairleri mezarlarında ters döndüren kişilerdir. 
Benim şahsi düşüncem, bu işe soyunmak için biraz bilgi, yetenek, genel kültür vb. özelliklere sahip olmak gelir.  
En iyisi konuyu fazla uzatmadan sadede geleyim; 
Geçmişten bugüne yaşamı inişlerle çıkışlarla dolu birçok yazar başarılı kitaplara imza atmıştır ama bazıları değerini bulamamış, kimileri ise ancak hayata veda ettikten sonra kıymet kazanmıştır. Yani zenginken fakirleşen, bugün geçmişte yazılmış ve bir solukta okuduğumuz ama hâlâ basılan eserleri yazanların bolluk ve mutluluk içinde yaşadığını düşünüyorsanız, çok yanılıyorsunuz. 
Edebiyatın yoksulluktan bahseden hemen tüm yazarları, ona sadece tanık olmamışlar, öyle ya da böyle yoksulluğu tatmışlardır. Bu yazarlardan kimileri sonradan yoksulluğa düşmüş, kimileri ise zaten yoksul doğmuş ve evet, edebiyat sayesinde bu kaderi tersine çevirebilmişlerdir.
Dilyerseniz bugünkü yazımızda yoksulken zenginleşen, zenginken yoksullaşan bazı yazarların kısa hayatlarını gözden geçirelim;  
- Türk edebiyatının klasiklerinden Huzur ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün yazarı Ahmet Hamdi Tanpınar son yıllarında hem sağlık hem de maddi sorunlarla boğuşmuştu. Yazar,  o dönemlerde tuttuğu günlüğünde bu anlarını şöyle kaleme almıştı : "26 Tesrin-i Sani (Kasım) 1958. Bugün karaciğer muayenesi için hastaneye gidiyorum. içimde her şey altüst. Bittabi hastalığımdan ziyade parasızlıkla mesgulüm. Cebimde yalnız bir lira var. Parasızlığım büyük hastalıklar gibi hemen hemen hiçten başladı, büyüdü, çoğaldı beni altına aldı. Etrafım alacaklı ile dolu. Cebimde borç senetleri var. Su anda yalnız borçlayasıyorum ve borç beni çıldırtacak. Kurtulmak için her teşebbüsüm yeni borca sebep oluyor" 
- Monte Kristo Kontu ve Üç Silahşörler başta olmak üzere Alexandre Dumas'nın toplam 1200 cilt eseri vardı. Yazdığı eserler dünya çapında ilgi gördü ve ona 5 milyon dolarlık bir servet kazandırdı. Yazarın kadın ve içkiye düşkünlüğü, o dönemde pek az yazarın sahip oldugu servetin hızla tükenmesine neden oldu. Akrabalarının yardımı olmasaydı açlıktan öleceği ve sefa içinde yaşarken yanında olanların parasızken ortadan kaybolduğu söylenir. Dumas, yasamının son dönemlerinde paltosunu satıp borçlarının bir kısmını ödemeye çalıstı. 
- Amerikan edebiyatının en değerli yazarlarından Edgar Allan Poe içkiye çok düskündü. Söylenenlere göre cebinde içki alacak parası olmadığında ispirto içermiş. Poe ve karısının açlıktan ölmek üzere olduğunu anlayan komşuları, onlara sepetlerle yiyecek götürürmüş. Poe içki sevdasına para yetistirebilmek için eserlerini üç kuruşa satmış. Öyle ki 10 yılda tamamladığı Ligeia'yı 10 dolara, en bilinen eseri Kuzgun/The Raven kitabınıysa sadece 9 dolara satabilmiş. Ne kadar ironiktir ki, ölümünden sonra Poe'nun satılığa çıkarılan birkaç el yazısına tam 10 bin dolar verildi.
- Gabriel Garcia Marquez fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Ilk romanı Yaprak Fırtınası arkadaşının desteği sayesinde basıldı fakat çok az satınca umutsuzluğa kapıldı. Bir süre ansiklopedi satmaya çalıstı, o da yetmeyince sokaktaki şişseleri toplayıp sattı. Bir gün eşi ve çocuklarıyla yolculuğa çıkarken aklına bir roman konusu geldi, sekiz ay evden çıkmadan kimselere anlatmadığı kitabını yazdı. Bu sırada karısı elde ne var ne yoksa sattı, komşulardan yardım istemek zorunda kaldı. Romanı yazmıştı, fakat yayınevine yollayacak ne paraları ne de satacak başka esyaları vardı. Utana sıkıla borç alarak, yayınevine yarısını postaladığı Yüzyıllık Yalnızlık dünya çapında 10 milyon kopya sattı ve Marquez'e Nobel Ödülü kazandırdı.
- Usta yazar Orhan Kemal işsizlik, geçim sıkıntısı gibi zorluklara karşın ekmeğini yazarak kazanmak konusunda kararlı bir yol izledi. Her sabah 04.00'te kalkıp öğlene kadar eserlerini yazdı ve akşamüzeri olunca yazdıklarını yayımlatabilmek için yayınevlerini tek tek gezdi. Onca sıkıntıya rağmen işini severek yaptığını sürekli dile getiriyordu. Büyüleyici eserler vermesine rağmen, Ankara'da bulunan arkadaşı Fikret Otyam'a mektubunda söyle yazdı: "Bu satırları sabahın 05.00'inde buz gibi odamda yazıyorum. Ne odun, ne kömür alacak para var... Borç, borç borç..." Birçok iş yapmasına rağmen yoksulluk Kemal'in yakasını bırakmadı. Sağlık sorunları ve geçim derdiyle mücadele ederken 56 yaşında hayata veda etti.
- Rus edebiyatının en önemli yazarlarından olan Lev Tolstoy, zengin yaşantısını elinin tersiyle iterek yoksul bir hayatı kendi arzusuyla tercih etti. Öğrenimini tamamladıktan sonra köyüne döndü, köylüler gibi kalın kumaştan elbiseler giydi, ayakkabılarını kendi eliyle dikti. Rus köylülerinin yoksulluğu onu sarsıyor ve bir şeyler yapmak istiyordu. Tolstoy bütün topraklarını dağıttı, eserlerinin telif haklarından vazgeçti. Yardım etme arzusuyla her seyini bağıslayınca da sefalete düştü. Anna Karenina, Savaş ve Barış gibi eserlere imza atan yazardan Astapovo tren istasyonunda öldüğünde geriye yalnızca kalemi, romanları ve kendi diktiği bir elbisesi kaldı.
- Tom Sawyer'ın Maceraları romanının yazarı Mark Twain, kariyerinin zirvesindeyken ABD'nin en ünlü kişilerinden biri olarak gösteriliyordu. Para kazanmak hevesiyle birçok ise yatırım yapan Twain'in girişimleri hep başarısızlıkla sonuçlandı. 1885'te kurduğu yayınevi iflasına sebep oldu. Talihsiz yazar 58 yaşında boğazına kadar borç içindeydi. Avustralya'dan Hindistan'a, Güney Afrika'dan ingiltere'ye kadar pek çok ülkede konferans vererek borçlarını ödeyebildi. Eşi Olivia bu sıkıntıların altından kalkamadıklarını düşünerek hastalandı ve Floransa'da öldü. Twain ise ardında 23 kitap bırakarak 75 yaşında hayata veda etti.
- Istiklal Marşı'nın yazarı Mehmet Akif Ersoy da son yıllarını yoksullukla mücadele ederek geçiren usta kalemlerden. Istiklal Marşı'nı yazdığı dönemde Taceddin Dergahı'ndan meclise paltosuz ve cebinde parası olmadığı için yürüyerek gittigi söylenir. Istiklal Mahkemeleri'nin yoğun mesai yaptıgı 1920'li yılları Mısır'da geçirmek zorunda kaldı. Ersoy, Mısır'da ciddi maddi sıkıntı çekiyordu ama içinde bulunduğu duruma üzülenler yiyecek getirmesin diye oturduğu adresi değistirdi. Hastalanınca Türkiye'ye döndü ve Beyoğlu'ndaki Mısır Apartmanı'nda hayatını kaybetti.
- Irlandalı yazar ve şair Oscar Wilde, Victoria dönemi Britanya'sının en başarılı ve ünlü yazarları arasına girdi. Wilde, Florence Balcomb'a âşık oldu. Bu aşk onu çok üzdü çünkü Florence, yazar Bram Stoker ile nişanlandı. Şair cinsel yönelimleri nedeniyle ahlaksızlıktan suçlu bulunarak hapse atıldı. Bu karar, yazdıklarına rağmen büyük bir düşüş yaşamasına neden oldu. Hayatının kalan üç yılını yoksullukla geçirdi. Doğdugu zengin ortama zıtlık içinde ucuz bir otel odasında öldü.
- Maksim Gorki, 5 yaşında babasını, 11 yaşına geldiğinde de yeniden evlenen annesinin kendisini bırakıp başka bir yere taşınmasıyla öksüz kalır. Anneannesi ve büyük babası tarafından büyütülür. Anneannesinin masallarıyla büyüyen Gorki’nin üzerinde emeği çoktur. Gorki, yalnızca birkaç ay okula gidebilmiş, 8 yaşından beri çalıştığı için Rus işçi sınıfını çok yakında tanıyabilmişti. Bir gemide bulaşıkçılık yaparken okumaya merak saldı. O seneler intihar girişiminde bulunan Gorki, son 5 yılında farklı işlerde çalışarak daha sonra yazılarında kullanacağı pek çok izlenimi edindiği büyük Rusya turuna çıktı. Gorki’nin daha sonra eserlerinde görülen güçlü betimlemeler ne kadar keskin bir gözlemci olduğunu gösterecektir.
- Rus yazar Anton Çehov, babasının sahibi olduğu bakkal dükkanında çalıştı. Özel dersler verdi. Hayatı boyunca ailesinin ve kendisinin geçimini sağlamak için farklı ve zor işlerde çalıştı. 1876’da babasının iflas etmesi üzerine ailesi Moskova’ya göçtüğünde, kendisi bir ağabeyi ile birlikte Taganrog’da kalarak liseye devam etti. Üç yıl boyunca, henüz çok genç olmasına karşın kendi hayatını kendi kazandı. Zor koşullar altında geçen çocukluk yılları, hikâyelerinde çocuklara geniş yer vermesine ve hep hüzünlü, incinmiş çocukları anlatmasına neden oldu.
- Yazar Jack London'ın doğduğu ev 1906 San Fransisco depremi sırasında çıkan yangında tamamen yandı ve evsiz kaldı. London ailesi işçi sınıfından geliyordu. London 1889 yılında Hickmott konserve fabrikasında günde 12-18 saat çalışmaya başladı. Bu ağır iş koşullarından kurtulmak için siyahi sütannesi Virginia Prentiss’den borç para alarak French Frank adındaki bir istiridye korsanından Razzle-Dazzle adlı şalopayı satın aldı. Böylelikle o da bir istiridye korsanı oluyordu. Daha sonra Hint keneviri fabrikasında ve bir sokak banliyö enerji fabrikasında da işçi olarak çalıştı.
- “Çanlar Kimin için Çalıyor” kitabı ile herkesin tanıdığı bir yazar olan Amerikalı yazar Ernest Hemingway’in lise yıllarında Avrupa’da I. Dünya Savaşı devam ediyordu. Savaşın başında tarafsızlığını koruyan ABD Nisan 1917’de savaşa girince Hemingway orduya katılmak için başvurdu; ancak sol gözündeki bozukluktan dolayı başvurusu kabul edilmedi. Ardından 1917 sonlarına doğru Kızılhaç’ın da gönüllü aldığını duyduğunda ilk başvuranlar arasındaydı. Ocak 1918’de başvurusu kabul edildi ve ambulans şoförü olarak göreve alındı. 8 Haziran 1918’de birkaç adım ilerisinde patlayan bir Avusturya topu yüzünden ağır şekilde yaralandı. Savaştan sonra ABD’ye dönen yazar ailesinin iş bulması için yaptığı baskılara rağmen sakatlığından dolayı ordunun verdiği parayla bir yıl kadar işsiz olarak yaşadı. Bu süre zarfında bulaşıkçılık ve çiftçilik yaptı.
- Bir ırgat ailesinin çocuğu olan John Steinbeck'in babası Prusyalı, annesi ise İrlandalı göçmen bir aileye mensuptur. Yaşıtları gibi o da küçük yaşlarda çiftçilik yaptı. 1920-1926 arasında aralıklarla Stanford Üniversitesi’ne devam etti. Öğrenimini sürdürebilmek için duvarcılık, boyacılık, kapıcılık, eczacılık gibi işlerde çalıştı. Okulu bitiremedi. Öğrencilik yıllarında başladığı yazmayı sürdürdü. Irgatlık ve işçilik yaparken edindiği deneyimler, eserlerinde işçilerin yaşamlarını gerçekçi bir dile anlatmasına büyük katkı sağladı. İlk romanlarından başlayarak hep işçileri, yaşam koşullarını, ilişkilerini anlattı.
Bitirmeden çok kısa kendimden örnek vermek isterim. Uzun yıllar gazetecilik yaptım. Birçok ülkeyi gezdim, bazılarında uzun yıllar kaldım. Sonunda bu mesleği seçtim. Hiçbir zaman titr peşinde koşmadım. Yüzlerce yazı dizisi, haber analizleri hazırladım, röportajlar yaptım, bazı dergilerde makalelerim çıktı, hasbelkader yazılmış siyaset içerikli üç kitabım, ve kendi çapımda değişik konularda da  birtakım çalışmalarım var. Kısmetse olur ama asla kendimi yazar ya da köşe yazarı olarak tanımlamadım, usta gazeteci diye kendimi lanse etmedim, çalışmalarım nedeniyle bazı insanlar beni araştırmacı gazeteci olarak göstermeye çalıştılar ama ben hep "Gazeteci" olarak anılmayı tercih ettim. Bu da bana yetti. 
Kısa dedim ama farkındayım biraz uzattım. 
Demem o ki netice itibarıyla yazarlık zor "zanaattır"... 
Kalın sağlıcakla... 
Bu yazı 1461 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum